12 Aralık 2011 Pazartesi

ÇOCUK RESİMLERİNDE AVRUPA BİRLİĞİ ALGISI


                                                                                                                                       




İLKÖĞRETİM ÖĞRENCİLERİNİN YAZILI ANLATIM VE RESİMSEL İFADELERİNDE ALGI VE GÖZLEMLERİNİ İFADE BİÇİMLERİ
(AVRUPA BİRLİĞİ ÖRNEĞİ) adlı makaleden alınmıştır.






                                                                                 Yard. Doç. Dr. Ş. Dilek BELET
                                                      Anadolu Üniversitesi Eğitim Fakültesi İlköğretim  Bölümü
                                                          
                                                                                 Öğr. Gör. Burçin TÜRKKAN
                                                     Anadolu Üniversitesi Eğitim Fakültesi İlköğretim Bölümü
                                                          
      
      İlköğretim öğrencilerinin yazılı anlatım ve resimsel ifadelerinde algı ve gözlemlerini ifade biçimlerini ortaya koymayı amaçlayan bu araştırmada;                                                                   

     

      İlköğretim öğrencilerinin yazılı anlatım ve resimsel ifadelerinde algı ve gözlemlerini ifade biçimlerini ortaya koymak amacıyla, Türkiye'nin Avrupa Birliği‟ne girmesine ilişkin neler düşündüklerini yazılı anlatım yoluyla ifade etmeleri istenmiştir. Yazılı anlatım çalışmasının ardından öğrenciler konuya ilişkin duygu ve düşüncelerini birer resim yaparak anlatmışlardır.

       
       Yaptıkları resimlerini anlatırken öğrencilerin konuyu farklı yönlerden algıladıkları ve resimlerini ona göre çizdikleri görülmektedir.

        Şöyle ki;

    Yukarıda görünen resim Aslı adlı öğrenciye aittir.

    Avrupa birliği'ne yönelik ulaşımdaki değişimlere ilişkin Aslı, tren, uçak ve insanları
betimlediği resmine dair “ulaşımda daha bi ilerleme, bu tür hızlı trenler
çoğalacak…çocukların kaldırımlarda sokaklarda daha rahat oyun oynayabilecekleri
yerler olacak. Mesela genellikle çimlerde oynuyolar, kapıcılar da kızıyo çimlerde
oynamayın diye. Çocuklar da kaldırımlarda oynayamadıkları için hiç oynuyamıyolar" biçiminde görüş belirtmiştir.

     Bir başka öğrencinin yaptığı resme yer verecek olursak;


-KEREM'İN RESMİ-
Yan taraftaki resim de Kerem adlı öğrencinin resmidir.


Aslı'ya göre resimsel ifadesinde Avrupa Birliği'ne ilişkin farklı bir konuda görüş bildiren Kerem,
yaptığı resimde yüksekte olan kürsüde 3 Avrupa Birliği üyesi koymuş, aşağıda ise
başbakan olduğunu ifade ettiği birini, elinde Türk bayrağını tutarken çizmiştir.

Resmini anlatırken de  “zaten bizi almayacaklar ki… ” ifadesini kullanmıştır.






   


                                                                                



                                                                                

       



        

                                                     

       
       

      İ

5 Aralık 2011 Pazartesi

HİKAYEMİZ BÖYLE OLSA DAHA GÜZEL OLMAZ MIYDI?


Çocuk babasının ona alacağı oyuncağı sabırsızlıkla bekliyordu. Akşam olunca zil çaldığında koşarak kapıyı açacak, babasının boynuna sarılıp hediyesini alacaktı. Babası çok çalışıyordu ancak her zaman çocuğunun yanında olmaya başarabiliyordu. Hatta küçük çocuk soranlara “En iyi arkadaşım babam” diyordu.
           
            O gece sanki saatler ilerlemiyor; akşam olmak bilmiyordu. Çocuk gittikçe sabırsızlanıyordu. Nihayet güneş gövdesini gökyüzünden çekmiş, yerini akşam kızıllığına bırakmıştı. İyice karanlık olduğunda her gece aynı saatte olduğu gibi evlerinin kapısının zili çaldı. Bu gelen mutlaka babası olmalıydı. Babasının yani en iyi arkadaşının zile basışını bile ezberlemişti artık.
           
           -“Hoş geldin babacığım” diyerek babasının boynuna sarıldı. Sevinci gözlerinden okunuyordu.
             
             Babası her zamanki gibi kendisini kapı Bu gün her zaman olduğundan daha fazla yorulmuştu. Hatta canının çok sıkkın olduğu bile söylenebilirdi.
Ancak tüm bunların ne önemi vardı? Akşam olmuştu ve evine dönmüştü. En önemlisi ise evde onu bekleyen bir oğlu vardı ve adam bunun farkındaydı. İşte bu her şeye bedeldi. Onun için zaten her zaman yaptığı gibi davrandı. İşteki sorunlarını, çok çalışmasını bir kenara bırakıp gecenin bundan sonra ona kalan zamanını oğluna ayıracaktı. Birlikte vakit geçireceklerdi. Böylece çocuğu babasının ona aldığı hediyenin tadına yine babasıyla birlikte varacaktı. İşte babasının bu ilgisi çocuğa müthiş bir mutluluk ve güven veriyordu. Babası işten geldiğinde tüm vakit artık babasıyla ikisine kalıyordu ve saatin yelkovan ve akrebi sadece onların mutluluğu için ilerliyordu.
      
            Baba oğul yemeklerini yediler ve daha sonra oyuncak treninin parçalarını bir araya getirerek yeni oyuncağını meydana getirdiler. Sonra heyecanla trenle oynamaya başladılar. Babası çocuğunun gözlerindeki heyecanı görünce tüm dertlerini zaten unutmuştu.


4 Aralık 2011 Pazar

Bu paraları sana versem, bana 1 saatini ayırır mısın BABA? 

     

   Adamın biri işten yorgun argın gelmiştir. 7 yaşındaki çocuğu babasını evin içinde karşılar ve babasına: 

   "-Baba sen 1 saatte kaç para kazanıyorsun?" diye sorar. 

   Babası çok yorgun olduğu için, "-Bu seni ilgilendirmez." der. 

  Ama çocuk ısrarla, "-Lütfen babacığım bilmek istiyorum." der. 

  Babası en sonunda "1 saatte 20 dolar kazanıyorum." der. 

  Çocuk bunun üzerine: "-Peki bana şimdi 10 dolar verir misin?" der. 

  Babası biraz sinirlenir ve der ki: "-Oğlum işin gücün yok mu? Derhal odana."

  Çocuk masum bir şekilde odasına gider. Babası yemeğini yiyip biraz dinlendikten sonra çocuğun odasına giderek çocuğuna: "-Biraz önce sana bağırdığım için özür dilerim, belki paraya ihtiyacın vardır." der ve 10 dolar verir. 

  Çocuk 10 doları alır ve yastığının altındaki paraları da çıkarır. 

  Babası bunu görünce "Paran olduğu halde benden para istemeye utanmıyor musun?" der. 
 
  Çocuk der ki "-Babacığım sen 1 saatte 20 dolar kazanıyorsun, al bak, burada 20 dolar var. 

   Biraz eksik olduğu için senden 10 dolar istedim. Şimdi 20 doları tamamladım. Bu senin 1 saatlik kazancın.

“Şimdi bu paraları sana versem bana 1 saatini ayırır mısın BABA?"

KELEBEĞİN HİKÂYESİ

Bir gün, kırlarda gezintiye çıkan bir adam, kenara oturduğu otlardan birinin dalında küçük bir kozanın varlığını fark etti. Koza ha açıldı ha açılacak gibiydi. 

Adam, bunun bir kelebek kozası olduğunu tahmin ediyordu. Böyle bir fırsat bir daha ele geçmez diye düşündü; ve bir kelebeğin dünya yüzü gördüğü ilk dakikalara şahit olmak istedi.

Dakikalar dakikaları kovaladı, saatler geçmeye başladı ama henüz kelebeğin küçük bedeni o delikten çıkmadı. Sanki, kelebeğin dışarı çıkmak için çaba harcamaktan vazgeçmiş olabileceğini düşündü. 

Sanki kelebek elinden gelen her şeyi yapmış da artık yapabileceği bir şey kalmamış gibi geldi ona. Bu yüzden, kelebeğe yardımcı olmaya karar verdi: cebindeki küçük çakıyı çıkarıp kozadaki deliği bir cerrah titizliğiyle büyütmeye başladı. 

Böylece bir-iki dakika içinde kelebek kolayca dışarı çıkıverdi. Fakat bedeni kuru ve küçücük kanatları buruş buruştu. Adam kelebeği izlemeye devam etti; çünkü kanatlarının her an açılıp genişleyeceğini ve narin bedenini taşıyacak kadar güçleneceğini umuyordu. 

Ama bunlardan hiçbiri olmadı. Kelebek, hayatinin geri kalanını, kurumuş bir beden ve buruşmuş kanatlarla yerde sürünerek geçirdi. Ne kadar denese de asla uçamadı. 
Adamın bütün iyi niyetine ve yardımseverliğine rağmen anlayamadığı şey, kozanın kısıtlayıcılığının ve buna karşılık kelebeğin daracık bir delikten dışarı çıkmak için gereken çabanın, Allah’ın kelebeğin bedenindeki sıvıyı onun kanatlarına göndermek ve bu sayede kozanın kısıtlayıcılığından kurtulduğu anda onun uçmasını sağlamak için seçtiği bir yol olduğuydu. 

Bu gerçeği öğrendiğinde, hayat boyu unutamayacağı bir şey de öğrenmişti: Bazen, hayatta tam olarak ihtiyaç duyduğumuz şey çabalardır. Eğer Allah, hayatta herhangi bir çaba olmadan ilerlememize izin verseydi; o zaman bir anlamda sakat kalırdık. Olabileceğimiz kadar güçlenemezdik o zaman . Ve asla uçamazdık.